Resimler: Belgin Alagöz
YANSITMACI
SANATTAN KAVRAMSAL SANATA GEÇİŞ
Romantizmin
aşırı duygusallığına tepki olarak doğan Realizm (Gerçekçilik) Fransa'da doğmuş
olsa da Fransa dışında rağbet görmüştür. Sanatta Gerçekçilik tohumunu eken XIX.
Yüzyıl yazarları sonrasında Zola, Balzac, Dostoyevski bu olguyu doruğa
eriştirmiştir. 1857 yılında Gustave Flauber'in ''Madame Bovary'' adlı
romanıyla, realizmin, romantizm karşısında üstünlük sağladığı kabul
edilmektedir.
Ancak çok
kısa zaman sonra Endüstri Çağının bilinçlenen toplumu, Sanatta Yansıtıcılığın
gereksizliğini kavrayacak ve gerçeğe yön verici bir tavır içine gireceklerdir.
Yeni bir çağa girerken yeni bir düşünce anlayışı gelişmektedir. Toplumsal
sorunları yönlendirici, düşüncede oluşturulan kavramsal sanatın yaşama karışan
ve onu biçimlendiren yapısını benimseyecektir.
Endüstri
Çağında Evrensel İnsanlık anlayışının, Hümanizmanın, Toplumsal Yaşam Hakkının
geliştirildiği bir dönem başlatılmıştır. Bu çağ insanının kavuştuğu tüm haklar
ve yaratılan yeni kültür anlayışına paralel gelişen düşünce yapısı,
Rönesans'tan bu çağa kadar süren değerler dünyasını altüst etmiştir.
Bireyin
düşüncelerini uygulayabildiği toplumsal düzende, birey yine topluma karşı
duyduğu sorumluluk duygusunu toplumdan alır. Düşünce oluşturucu ve yapıcı
boyutunun gelişimi ile bu çağ insanının düş gücü, yaratıcılığı, olası dünyalar
tasarlayıp bunları gerçekleştirmesini de sağlamıştır. Hayal gücü ve yeni
oluşumlar yaratma etkinliği düşüncede geliştirdiği uyguladığı iki önemli kıstas
olmuştur.
Endüstri
Çağında gelişen teknik oluşum, insanın doğadan kopmasını da beraberinde
getirir. Bununla birlikte artık insan, bireyselden toplumsala dönüşen, dünyasal
bir yaşam oluşumunu tasarlayan, biçimlendiren, düşünen, konuşan, haklarının
bilincine varmış bir anlayışla hareket eder. Burada en önemli edim,
sanatçıların sanat anlayışlarını dönüştürmeleri ile olmuştur.
Artık XIX.
yüzyılın başına buyruk sanatçısının yerini, toplumsal sorunlara çözüm getirmek,
çözüm üretmek için sanatsal dili harekete geçiren kolektif bir yaratıcılık
almıştır. Çünkü Endüstri Çağı, yalnızca bölge tarihini değil insanlık tarihinin
yeni bir başlangıcı olmuştur. Bu durum ise sanatsal bir devrim özelliği taşır.
1919 yılında
Almanya'da Bauhaus'un kurulması sanatta yeni bir eğitim sürecini başlatır.
Okulun kurucu W. Gropius'un gerçekleştirmek istediği ideal, büyük yapı (Der
Grosse Bau) diye tanımladığı geleceğin Endüstri Çağı çekirdeğini oluşturmaktır.
Bu okulda her meslekten insanın kolektif çalışma içine girerek ortak bir yapı
oluşturması söz konusudur. Ancak, kolektivizm bireyi yok etmeyi değil, tam
aksine sanatçının bireysellikteki dar sınırları aşarak yaratıcı özgürlüğe
ulaşmasını amaçlamaktadır. Paul Klee, 1921-1923 yılları arasında verdiği
derslerde ''Olası Dünyalar'' kavramını geliştirmek için, öğrencilerine
gördükleri her bir nesneyi yeni biçimlerle yinelemelerini öğretiyordu.
Kısacası XX.
Yüzyıl sanatı, insan görüngüsüne yeni bir düşünce sistemi aşılıyordu. 20 yüzyıl
sanatını biçimlendiği yıllar 1910-1930 arası dönemdir. Bu kısa süreçte sanat
çok hızlı ve yoğun bir etkinlik yaratmıştır. Bu oluşuma, Piccaso, Le Corbusier,
Mondrian, Gropius vb. sanatçılar öncülük etmişlerdir. Kübizm bu çağ sanatına
dönüm noktası olmuştur ve Natüralist Sanat yerini Soyut Sanat Dönemine
bırakmıştır.
Bu durum,
Endüstri Çağı insanının yaşam üslubunu da belirleyen bir işlevsellik rolünü
beraberinde getirmiştir.
Sanat artık
yaşama karışmıştı ve De Stijl Grubunun varlığını netleştirmiştir.
Konstrüktivistlerin, Bauhaus sanatçılarının ve Dadaistlerin bu yeni yaşama
üslubuna katkı sağlayan büyük hareketler oluşturmasında etkin gücü vardır. De
Stijl, 1917 yılında Hollanda'da ortaya çıkmış olan Modernist bir akımdır. O
yıllarda De Stijl dergisi çıkartılmış, Piet Mondrian ve Theo Van Doesburg
tarafından 1919 yılında ilk, 1928 yılında ise son sayısını yayımlamıştır.
Bu akımın
öncü sanatçılardan Piet Mondrian Natüralizm, Empresyonizm ve Sürrealizm
akımlarını inceledikten sonra Kübizmi çözümlemiştir. Bunların sonucunda
Neoplastisizm akımının üslubu ve renk olarak kabul edilmeyen siyah, beyaz ve grinin
yanında ana renkler olan kırmızı, mavi ve sarı kullanıldığı soyut bir geometrik
dili benimsemiştir. Piet Mondrian, Theo van Doesburg, Gerrit Rietveld, Bart van
Der Leck gibi önemli sanatçı, tasarımcı ve mimarlar bulunduran akım Doesburg,
Gerrit Rietveld, Bart van Der Leck gibi sanatçıların sanat dili olan bu akım
XX. Yüzyılın bitiminde yaşamımızda seyreden tüm olgular yine XX. Yüzyılın ilk
çeyreğinde oluşturulan sanatsal hareketlerin sonucudur.
Ancak,
Endüstri Çağının gelişimi beraberinde pek çok kaygı ve sorgulamayı da
beraberinde getirmiştir.
Tekniğin,
teknolojinin, sanayinin gelişimi insanlara uygar, konforlu ve iletişim yönünden
yakınlaştıran/uzaklaştıran bir yaşam öngörürken yarınlarda yaşayacak insanları,
duygu iletişimleri ve tekniğin getirdiği makineleşen bir yapıyı nasıl insanca
kurgulayarak nasıl insanca yaşayacakları sorgusunu da beraberinde
getirmektedir. Bu dönem içine giren sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik
durumlar ve sanatın diğer disiplinleri olan edebiyat, mimari, sinema, müzik eş zamanlı
olarak plastik sanatlar gibi tüm bu değişim ve dönüşümlerin birer unsuru
olmuştur.
Sanatın
reddedilemez gerçeği olan geçmiş sanat disiplinlerinin geleceğe uzanan dili,
aynen tüm ülkelerin toplumsal oluşumundaki siyasal, sosyolojik ve felsefi gelişmelerden
etkilenerek geleceğe evrilmektedir. Yani kısacası modasal bir durum gibi
geçmişin değiştirilerek, eklenip çıkartılarak yeniden yaratılmasıdır.
Belgin
Balanoğlu Alagöz ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder