Resimler: Belgin Alagöz
SANATÇI İMBİĞİNDEN
Yalnızlık
çağın sorunu, insanı sevdi mi insan yalnızlık çoğu kez çile gibi gelebilir.
Sanatı, sanat yapmayı seviyorsa insan, sanatsızlığın yalnızlığına dayanamaz da
onu biran bir ucundan tutar sıkıca asla bırakmaz.
Her şeyini
paylaşır sevgiyi, mutluluğu sevinci, heyecanı, umudu, güveni, geçmişi geleceği.
Ya da tersine duygular sevgisizliği, mutsuzluğu, acıyı, sönmüş yitmişliği,
korkaklığı, umutsuzluğu, güvensizliği her türlü sarsıntı/incinmeyi…
Duygular,
algılamalar, içindeki ruh, içindeki birikim, hayaller tasarımlar…
Senin sen
olduğun, benim ben olduğum.
Dünyada var olduğum, var olduğumuz…
Tüm bunları
duygu ifadesi ile yansıtmanın en geçerli yolu sanat dili değil mi? Belki
yıllarca yaşananı belki ezeli bir anıyı ya da yalnızca bir anı bir şiirle bir
romanla bir beste bir heykel bir resimle noktalarsınız. İnsanın kendini ifade
etmesindeki en sahici dildir sanat. Orada saklanamaz, gizlenemez, başkalarına
öykünemez, maske takamazsınız. Eğer sanatı bunları yaparak uygularsanız
gizlenir, maske takar, kopyalarsanız sanat yapamazsınız. Yaptığınız da sanat
olmaz, geçici, oyalayıcı, başka sanatçılarının hakkını gasp edici bir eylem
yapmış olursunuz yalnızca…
Resim
gizemli bir yolculuktur… Çizgiyle, derinlikle, renklerle, formlarla, ritimle,
dokuyla, ışıkla gölgeyle, hacimle çeşitli boyutlar, coşkular, hüzünler gönderir
size. Yaşamınız boyunca bilinçaltına ittiğiniz utkularınızı, gelecek
hayallerinizi düşündürür. Aynı zamanda sanat eseri aracılığı ile sanatçının
eserini yaparken ki ruh halini anlamaya davet eder izleyeni fark ettirmeden.
Gizli bir bağ oluşur sanat eseri, sanatçı, sanat izleyicisi (alımlayıcı)
arasında! Bu farkına varılmaksızın gelişen bir gizem ve bağlanmadır. Resmi
izlerken o an anladığınız ne ise anlamaya çalışarak yaptığınız bu eylem, aynı
gizemi paylaşma yolculuğuna çıkmaktır. İzlerken, onda (eserde) anlayacağınız
izlekler (tema), yorumlar ararsınız. Renkleri desenleri bir bütün içinde
sorgularsınız, bu beynin birkaç saniye içinde yaptığı bir eylemdir. Geri dönüp
tekrar incelemek, esere takılıp kalmak ya da eserden ayrılmak için karar verici
bir süreçtir.Belki
duygularınız sanatçı ile aynı paralellikte olur belki o başka düşünmüştür siz
başka. Ve eğer hepsi düşünce ürünü ise yapıtların, hepsi düşünce ürünü ise izleyicideki
yorumların o zaman her şey yolunda demektir. Bunu da resmetmek gerekir.
Çağdaş bir
ülkede yaşayan sanatçı ve eseri potansiyel bir suçlu olarak kabul edilmez.
Yazarlar, çizerler, şairler, ressamlar, heykeltıraşlar, bestekârlar, müzik
yapanlar, tiyatro sinema oyuncuları yarına yönelik tasarımları ve önermeleri
ile fen bilimleri, sosyoloji, psikoloji, toplumsal gelişime çeşitli açılımlar
ve vurgular yaparak insanlığa katkıda bulunmakta. Sanat taşıyıcıdır, bugünü
yarına taşır, geleceğe yön verir, geçmiş çağları bize hatırlatır. Sanat, tarih
için de önemli belgedir. Geçmiş çağların çözümlemeleri sanat bulguları ile
olur. Çok eski tarihlerden beri kendi öz kültürümüzü, yaşanmış binlerce yıllık
çok çeşitli medeniyetlerin izlerini değerini bilmeden yok etmiş insanlarımız.
Kuşaklara ancak tesadüfen ayakta kalmış mimari eserler ulaşabilmiş. Türk
toplumu sanat eserlerini koroma ve yaşatma konusunda yitirilmiş bir zaman
süreci geçirmiştir. Ancak yakın sayılabilecek tarihlerden bu yana nice isimleri
bilinen bilinmeyen insanlarımız sanatın tüm alanlarını duyulur, hissedilir,
yaşanır bir etkinlik haline getirmişlerdir.
Sanatçı çok
yönlü olup birkaç dalda ses verebilir ya da tek yönde gelişebilir. Ama bir
gerçek var ki izleyici hepsini soluklamak, hissetmek ister. Sinema olur,
tiyatro olur, bale, müzik, heykel, seramik, roman, hikâye, halk şiiri, destan,
kilim, resim, mimari yapılar olur. Sanat dallarının her biri insanın
birbirinden farklı duygularına, hislerine, bilgi düzeylerine seslenir,
tamamlar, geliştirir. Sanat, sanatçıyı da aynı paralellikte geliştirir. Estetik
ve incelik uygar bir yaşamın getirdiği düşüncede oluşur olgunlaşır ve insanlığa
insanca yaşama yetisi kazandırır.
Çağlar boyu
sanatçılar, toplumların kendi yarattıkları olguları yaşarken izlerini gelecek
kuşaklara taşıma görevini bilerek ya da bilmeyerek üstlenmişlerdir. İlk
Çağlarda yapılmış sanat eserleri bu bilinmezliğin göstergesi sayılabilir. (ki,
bunların sanat eseri olarak yapıldığına dair belge yoktur. Kullanım
gereksinimi, korku unsurları ile ilahi güç tasvirleri, yöneticilerin güç
göstergesi olarak yapılmıştır ve ama çok estetik ve ustaca yapılmış buluntular
ve mimari eserlerdir.
Yaşadığımız çağda artık sanata
daha çok bilgi ve bilinç ile bakılmakta, aynı zamanda pek çok sanat dalı Yüksek
Kültüre ait keyif unsuru olarak kabul edilmekte. Her çağın toplum
gereksinimlerine göre birbirini tepkileyen akımlar doğmuştur. İnsan düşünmeye
devam ettikçe bu tepkisellik sürmekte ve sonsuza dek sürecektir.
Eğer sanat
toplumun gerçeklerini geçmişe yansıtıyorsa Sanatı ve Sanatçıyı desteklemek
Ulusal bir görev olmalı, Devlet Sanatı ve Sanatçıyı gözetip sorunları ve
olanaksılıkları ile ilgilenmelidir.
Toplumları
Ulusallaştıran kendi kültürleri ise demek ki Toplumları Kendi Kültürleri korur.
Sanatsız bir ülke kültürü düşünülemez.
Eserlerin harika ... ellerine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim, profilinize neden açılmıyor?
Sil