2 Ekim 2014 Perşembe

ZORBA’NIN, BAĞ KÜTÜKLERİYLE SİRTAKİSİ


RH SANAT (İstanbul) Haziran-Ağustos 2011
KONKORT (Konya) Eylül 2011
TURUNÇ SANAT (Adana) Eylül-Ekim) 2011


                        ZORBA’NIN, BAĞ KÜTÜKLERİYLE SİRTAKİSİ
İnsanlık, tarihler boyu yaşadıkları bölgelerde kültürler oluşturmuşlar ve göçler, savaşlarla yer değiştirmişlerdir. Böylesi bir döngüde kültürlerini bir yerden bir yere taşımışlar ve birbirleri ile farkında olmadan kaynaşmışlardır.
İşte böyle bir insansal tarih ile karşı karşıyayız ve bir yeni devimle karşımızda Karadana.
Sanatçı duyarlılığı ve avangart tavrı ile Sirtaki, Bağ Kütükleri ve Zorba üçleminden yola çıkan Karadana, bu kez iki benzer kültürü imgesinde birleştirerek porselen tabaklarda resmetmektedir. Üç kavramın birbirinden farklı gibi duran ama anlamca insansal duygu ve davranışlarını içeren toplumsal tepkilerin söylemleri ile baş başa bırakmakta şimdi bizi.


Karadana resimlerinde sıkça rastladığımız ‘Bağ Kütükleri’ temalarını anımsayacak olursak; Bağ Kütükleri; Karadana için insan hiyerarşisi ile özdeşleştirilir. Yüklediği bu anlamda, insanın yaşam içinde varoluş-yok oluş öyküsü vardır. Tek başınalık, birliktelik vardır. İnsana, doğaya karşı savaşı, barışı, uyumu ve uyumsuzluğu vardır. Tek bir Bağ Kütüğü’nden çıkan sayısız davranış tepkileri ve kabullerini evrensele yayar. Toprak ve insanın birbirine olan bağımlılığını mevsimlerin döngüsel devinimiyle yeşeren-üreyen, kuruyan biçimleri ile eşleştirir. Yaşam ve Ölümün, tekrar tekrar dirilişin direncini gönderir adeta. Kültürler de böyle değil’midir?


Sirtaki ile ilgili bilgilere göz atacak olursak; bir şeylere tepkinin, direnmenin, başkaldırının, coşkunun dansıdır. İçinde avarelik vardır, karasevdanın çaresizlikle narası vardır, sürgün düşlerin kor umutları vardır, koy vermişlikle başlayan yeniden ayağa kalkmalar vardır. Bundandır ki; dans, ağır müzik ritmi ile ve ağır Hasapiko ile başlar daha sonra hızlanan müzik ve sertleşen Hasaposerviko ritmi ile sürer. Dans eden kişi dik duruşta ve bağımsızdır. Genellikle gecenin geç saatlerinde başlar Yunan folklorik dansı ve esnek figürlerin oluşturduğu ritimle sürerken, başrolde olan ayak-bacaklardır. Çökme, zıplama, ayakları sertçe vurma gibi ifadelerle sanki yeni doğan güne yenilenen güç ile başlama iradesi egemendir. Grileşen yaşamların eğlenceye dönüştürülerek hayatla baş edebilme direncinin, tekrar yeni bir gün ile yitirdiği pek çok şey’e yeniden başlamak edimidir. Bağ Kütüklerinin mevsim sonunda budanıp baharda yeniden filizlenmesinin öyküsüyle benzeştirilir sanatçı imgesinde. Bir sanatçının sanatsal yaşamı da böyle değimlidir?



Dansın son noktası olan kırılan tabaklar, insanın içinde biriken olumlu olumsuz duyguların boşalmasına neden olurken, belki de Karadana’yı en çok etkileyen ve resimlerini 33 cm . çapındaki tabaklara hazırlayarak kırması-birbiri ile tekrar ilişki kurmak üzere yapıştırması yeniden varedişin bir başka yorumu olabilir. Yaşamsal dinamizmin diyalektik ilişkisi sanatsal ifadesi ve teknik diliyle böylece tekrar başlar sanatçı için. Karadana’nın daha önceki çalışmalarında, ayna ve fosfor ile alışılagelmiş resim düzleminin iki boyutunu bozma çabaları, tabaklar üzerine yaptığı resimleri kırmak sureti ile de farklı bir boyuta ulaşır ve bizleri yine farklı bir boyutta düşünmeye zorlar. Kırılan, bozulan ve yeniden başlayan her şeyin yaşama karşı kararlı ve biteviye mücadeleci duruşu vardır bu tavrın içinde.



Tüm bu yaşam ağırlıkları ve insana yüklenen büyük sorumluluklar insanı belki de daha güçlü olmaya itmekte ve sınırı olmayan bir güç egemenliğini gerekli kılmakta günümüzde. İnsanın insanla savaşı, insanın kendi duyguları ile savaşı sonunda yaşadığı yenilgi ve başarılar, insanı daha bıçkın olmaya mı itmektedir, diye düşünebiliriz belki de!. Bundandır ki, Sirtaki ile özdeşleşen Zorba kimliğini de sorgular Karadana. Bu doğru bir model midir? Bu kıran kırana giden yaşam yolunda artık biraz Zorba formunu mu taşımaktadır Karadana? Zorba diyince aklımıza ilk gelenler; Karadana’nın hayata karşı bir duruşudur, demek olasıdır belki de. Onun kendisinde yarattığı güçtür bu kavram, hayata karşı pes etmeden ve mücadeleci yönüdür.. Nikos Kazancakis’in ‘’Zorba the Greek’’ isimli romanı ve bu romandan uyarlanan ‘’Alexis Zorba’’ filminde, cesur yürekli bir insanın yardımlaşma ve sonuna kadar birlikte yaşanan dayanışmanın sınırsız güvenini görürüz.



Karadana’nın yaşama ve zorluklara dirençli yapısı, yaşama hiç bir şey yokmuşçasına devam edebilme gücü bu anlamda filimdeki rol ile benzeşmektedir. Karadana, düzgüsel yaşantıda; Zorba formu ile dostluk, dayanışma, hayatla ilgili mücadele, zorluklara karşı pes etmemek insanlar için ne denli güçlü bir iletişim biçimi olduğunu, dostluk içinde yatan öncelikli güvenilir olma durumunun insan yaşamı ve iletişiminde ne denli gerekli olduğunu anımsatmakta ya da vurgulamaktadır!.




Türk-Yunan dostluğunun içinde birçok aynı tarihsel motifleri görmek olasıdır. Türk-Yunan kültürlerini inceleyecek olursak; benzer şey’lere güler-ağlarlar, yedikleri-içtikleri aynıdır. Aynı hızla öfkelenir aynı hızla yumuşar yürekleri.. Türk ve Yunan halkları dosttur. Bu serginin özünde bulunan Kavram’da, sanatçının bu dostluk üzerinden birbiri ile iç içe geçen kültürün söylemidir diğer bir değişle. Tabaklar üzerine yapılıp kırılan resimler tam da bu noktada insana ve yarattığı tüm kültürlere göndermeler yapmaktadır.

Belgin Balanoğlu Alagöz

Toplumsal Gelişim Ve Sanat Bölüm 5 KOLAJART Bağımsız Aylık Sanat Dergisinde yayınlanmıştır. 15/03/2020 Modern Çağa ait gelişmeler...