17 Eylül 2019 Salı

TOPLUMSAL GELİŞİM VE SANAT 2. BÖLÜM


















TOPLUMSAL GELİŞİM VE SANAT 
2.   BÖLÜM 

Türk Kültürü ve sanatın gelişim sürecini Türklerin Anadolu’ya yerleşme sürecinden başlayarak inceleyecek olursak; Batı’da Endüstri Çağına gelene kadar yaşanan sürece paralel olarak Türkiye’deki gelişim nasıl oldu? Bu duruma tarihsel dönem içinde göz atacak olursak: 

Türkiye Osmanlı Döneminde de batı hareketlerini izlemeye çalışmıştır. Daha önceki çağlardan edinilen bilgilerden söz etmek gerekirse Türklerin XII. yy’da Anadolu topraklarına ve daha sonra Rumeli’ye geçişi ile göçebe-yerleşik düzeni, sosyal ve ekonomik anlamda kentleşme ve merkezi devlet mekanizmasına dönüştürmedeki başarılarından söz etmek olanaklıdır. Türkler yerleştikleri toprakların kültürü ve IX. yy’dan beri benimsedikleri İslam dini inançlarını birlikte sentezleyip kendi ifade boyutuna ulaşmışlardır. Bununla birlikte yerleştikleri topraklarda Antik Yunan, Bizans ve diğer var olan yerel kültürleri özümsemeleri ile Türklerin Batı dünyasının yaşam ve kültürüne ilgilerinin başlama nedeni sayılabilir.  Türk Sanatının başlangıcı etnik kökenli olup, Orta Asya ve Uzak Doğu tarihi ile ilintilidir. Özellikle toka, silah süslemeciliği (Cermen) savaşçı kabile sanatları ile eş tutulabilir.  Türkler süreç içinde taş oymacılığı, mimari, Hat, teşbih, minyatür, çiftçilik sanatlarında olağanüstü ustalığa ulaşmışlardır. Cami, medrese, han hamam, kervansaraylar ile de mimari ve dekoratif sanatların doruğuna ulaşmışlardır. 


Viyana Üniversitesi, Sanat Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Joseph Strzygowski, Avrupa Hıristiyan sanatının kaynağını araştırırken bu sanatın Helen sanatı ile birlikte Türk-İslâm sanatının etkisi altında kaldığını, bu nedenle Türklerin ana yurtlarındaki geliştirdikleri sanatlarının da incelenmesi gerektiğini önemle belirtmiştir. Strzygowski Türklerin, Kuzey göçebe sanat tarzını İslâm düşüncesi ile de güçlendirerek zamanımıza kadar korudukları ve bu sanatın hümanistlerin sandıkları gibi ilkel ve barbar bir düşünce ürünü olmayıp, aksine Akdeniz sanat dairesinden içerik olarak tamamen ayrı bir sanat olduğunu kaydetmiştir. Asya’da bulunan Türkler yurtlarından kopup İslâm uygarlığı alanına girdikten sonra Yunanlılarla kültür temasına girmişlerdir. Bu kültür temasında, bugün hümanistler tarafından Yunanlılara ve başka uluslara mal edilen uygarlık ürünlerinin pek çoğunun aslında Türklere ait bulunduğunu, Yunan uygarlığının Türklerden pek çok malzeme aldığını Strzygowski bilimsel olarak birçok araştırmasında kanıtlamıştır.(1) (Dünya Bülteni/Tarih Servisi) 


Alman-Avusturya savaş bilgi dökümlerinden, Uzakdoğu ve Orta Asya sanatlarının özellikle Türklerin Dünya Sanatlarına katkılarının incelendiği programlar J. STRZGOWKY tarafından Viyana’da kurulan bir enstitüde incelenip yaygınlaşmaya başlamıştır. Strzygowski 1917 yılında Türk Sanatı kavramını yazması sanat tarihçiliğimizin temelidir. Zaten Sanat Tarihinin bir dal haline gelişi Avrupa’da başlamış hatta İstanbul’daki eski camilerin anlatıldığı eserlere karşılık Osmanlıda böyle bir sanat tarihçiliği yoktur. Ancak XIX. Yy’da Avrupa’daki bazı sanat tarihi eserleri Türkçeye çevrilmiştir. Türkiye’de Sanat Tarihi yazıları Cumhuriyet Döneminde başlamıştır ve ilk Sanat Tarihçiliğimizin kurucularından C. Esat Arseven’i sayabiliriz. Daha sonra İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitelerinde Sanat Tarihi bölümleri kurulmuştur. 


İslam öncesi Türk toplulukları insan figürlerinden çok ağaç ve maden süsleme işçiliği ile geometrik, spiral düzenlemeleri, hayvan biçimlendirmede de soyut üslupları duyarlılıkla işlemişlerdir Türk Sanatında bir başka veri ise yerleşik düzen kuran Uygur Devleti, Budist, (VIII. yy) döneminden kalmış olan mimarlık, resim, heykel ve küçük el sanatlarıdır. Zaman içinde Anadolu Selçuklularının ve Osmanlı İmparatorluğunun sanatsal yapılarının Uygur Sanatı ile bağlantılı olup olmadığı araştırma konusu olup, bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır. Dolaylı bazı yaklaşımlar ise Orta Asya Türk Sanatının Batı resim sanatını etkilediğini öne sürer. (2) Bu savlar, Çağdaş Dönemde Türk Sanatını etki alanı içine alan Avrupa Sanatının, daha öncesinde Avrupa Sanatının Türk Sanatının etkisi altında kalmış olduğunu belirtmek amacına yöneliktir. (3) 


Türkler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde mimari yapılarını özgün olarak geliştirmişlerdir. Bu dönemlerin geçiş süreçleri içinde kentleşme olgusu hızlanmıştır. Kervansaraylar, çarşılar, camiler, saraylar, sanayi yapılarını barındıran yapılar yaşama alanına katılmıştır. 

Selçuklularda mimari yapıların iç ve dış yüzeylerinde görülen insani hayvan figürlerinden oluşan çini ve kabartmalara Osmanlı Döneminde rastlanmaz. XIII. yy. Anadolu’sunda fresk niteliğinde resimlerin var olduğu, portre ve figürlerin gerçekliği yansıtma eğiliminde olduğu, doğaya karşı nesnel bir ilginin uyanmış olduğu gözlenmiştir. Camilerde insan figürleri kullanılmamasına karşın erken dönem Anadolu Tekkelerinde cinsel içerikli resimlerin olduğu anlaşılmıştır. Bu dinsel resim anlayışının Orta Anadolu-Kapadokya Bizans mağara resimleri ile ilintili olduğu ve dönemsel etkileşim içinde olduğu varsayılır.
XIII. Ve XIV yüzyıllarda görülen resim, heykel alanındaki geniş uygulamaların XV. Yüzyılda yavaş yavaş ortadan kalktığı görülür. Az sayıda saptanan XIV. Yüzyıl resim sanatı örnekleri; Nakış-Resim (Minyatür) olarak değerlendirilir. Selçuklularda başlayan sanatsal özgünleşme, Osmanlıda keskinleşmiş ve doğuya ait eski kalıplar aşılmış, İslam Dünyasında Türklere ait bir dinamizm var olmuştur. 


Bu dönem Türklerin soyut nakış zevklerinde nesnel bir görüş ve yaklaşımın doğduğu ve yeni bir takım düzenlere maledici yapılanma içine girildiği saptanmıştır. Bu durum ise sanatta eş zamanlılık ilkesi ile uygunluktadır ve buna bağlı olarak kabul edildiği söylenir. Ancak Batı bilgilerinde, araştırmacılar, ısrarla Türk Sanatındaki eş zamanlılık durumunu İran İslam verilerine dayandırmak gibi zorlayıcı bir çaba içine girerler. Oysa, Türk Sanatındaki pano düzenlemeleri mekan, etkin ifade üslubu, güncel yaşamın nesnelleştirilmesinde kullanılan biçimlerin sert geometrik nitelikteki soyutlamaları; XIX. Yüzyılda uygulanmaya başlayan şövale resimlerinde aynen eş zamanlı düşünceyle oluşturulmuştur. 


Tarihsel süreçte Türk resmi gerçekçi, belgeci, nesnel, güncel yaşama dönük, değişimci ve gelişimci bir yapı içinde oluşmuştur. Ancak ilerleyen zamanlarda Türk Sanatı İslami inancın farklı yorumlara uğraması ve sosyal, kültürel, ekonomik düzende farklılaşan düşünce yapısı ile belirginleşen ayrımlar uzantısında modern sanata geçiş süreci içine girmiştir. (4) Fatih Sultan Mehmet döneminde, Venedik’ten gelen sanatçıların padişah resimleri yapmasına karşın Nakkaş Sinan Beyin Venedik’te Osmanlı sanatını yansıtan etkilere aracılık ettiği de yaşanan durumlar içindedir. Aynı zamanda Nakkaş Sinan Bey, Fatih Sultanın resmini nakış-resme yabancı bir teknik ile gölgeleme ve modle ederek çalışmış olması batı resim anlayışını benimsemeye yönelik bir çalışmayı belgeler nitelikte sayılmaktadır.
Buna karşılık Latin ressamlar, renk ögesini kullanmaktaki başarıyı İslam dünyasının zengin renk nakışçılığından edinmişlerdir. Bu durum Osmanlı Sanatının XV. Yüzyılla başlayan Batıya paralel gidişine gösterge sayılabilir bir anlamda. 

Ancak Osmanlı Sanatı, kendi iç dinamikleri ile beslenen ve biçimsel dilimi yeni oluşumlara yöneltirken kendi iradesi ve zamanını belirlemesi yönünden iradeyi hep elinde tutmuştur.
Heykel sanatının mezar taşları ile aynı plastik nitelikte olduğu görülür. Bu eserler şematik, figüratif ve soyut geometrik formlardan oluşturulmuştur. Figürsüz ve alçak kabartmaların hakimiyetindeki sanatsal ürünler, güncel yaşama ilişkin durumları duyumsatmayı amaçlayan bir yapıdadır.
Mezar taşlarındaki belirlemeler ölülerin kimliklerini yansıtan yapılanma içindedir. Karakteristik nitelik taşır. Taşlar üzerinde ölünün kimliği, mensup olduğu sosyal yapı çeşitli yazı ve işaretlerle belirtilir. Çeşitli meslek ve tarikatlar; kavuk, Yeniçeri külahı, fes gibi başa giyilen ‘’serpuşlar’’ ölünün cinsiyetini de belirler aynı zamanda. Mezar taşlarında Kaligrafinin çok yaygın kullanıldığı görülür. 

Belgin Balanoğlu Alagöz ©







Toplumsal Gelişim Ve Sanat Bölüm 5 KOLAJART Bağımsız Aylık Sanat Dergisinde yayınlanmıştır. 15/03/2020 Modern Çağa ait gelişmeler...