2 Temmuz 2010 Cuma

SEVİM GÜRSOY TUVALLERİNDEKİ YOK EDİLEN KÜLTÜR, ''PERA''nın SANCILI DİLİ

Bu  sanat kritiği, 2003 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Ankara Sanat Galerisi katoloğunda ve genişletilmiş olarak, Kasım 2003 yılında Artist dergisinde yayınlanmıştır

Sevim Gürsoy Tunçyıldız tuvallerindeki ''PERA''
 
 İnsan ve insanın var ettiği kültür...!
Canlı hayatın başladığı ''evren topu'' dünyamız içinde oluşan insana özgü canlı yaşam: İnsanın insan olma ediminin ancak elini kullanmasıyla gelişme gösterdiği saptanmıştır.  İlk aletlerin kullanılmasından yerleşik düzene geçiş , insanın düşünmeyi öğrenmesiyle bağlantılıdır. Ve, düşünebilen bu fenomenin toplumsallaşması ile uygarlığa doğru ilk adımların atılmış olduğu da diğer bir saptamadır.
Demek ki , bu gün gelinen noktada uygar saydığımız  günümüz insanının toplumsal rolü, geçmiş her çağdan farklı olmalıdır. Ülkelerin kendi içlerinde oluşturdukları kültür katmanları, gelişmişliklerinin de aynasıdır aynı zamanda. Bundandır ki,  insan, uygar dünya düzeneğini; sosyolojik, felsefi, bilgi ve eğitim boyutunda, toplumsal bir bütünlük sağlayacak  biçimde aynı seviyeye ulaştırma çabası içinde olmalıdır. Yani, yapılanan her uygar oluşum geliştirilerek bir sonraki çağa köprü kurabilmelidir. Böylesine gerekli bir anlayışa katılım içinde olmayan insanların tavırlarına  çağdaş insanın tepkileri nasıl ses verir ?

    
Francis Ponge , güzel bir yazısında;
''İnsan insanın geleceğidir '' demekle, anlatmak istediği açık ve net  ortadadır...

                       
Sanatçı Sevim Gürsoy Tunçyıldız sorunsalı; kültürel yozlaşmanın  sosyolojik verilerinden  kaynaklanan mekan ve atmosfer sorunudur. Kültürlerini, uygar insan düzeyine  ulaştırmamakta ısrarlı insanların tavırlarına duyduğu tepkiyi sorun edinmiştir. Dolayısıyla, biçim-öz, soyut-somut irdelemeler onun sanat dilinde eşgüdümlü olarak gelişir.
Bu sorunsalı sanatçının düşünce boyutunda irdelemek gerekirse; İç tepileri, toplumsal gelişim içinde oluşan tabakalaşmaya özlem değildir. Ekonomik sistemin doğurduğu ''Burjuvazi'' yaşantısının onaylanması hiç değildir. Ancak, onun özlemi; insanın toplumsal gelişimde kendi kültürünü yaşatırken yeni ve uygar bir yapılanmaya duyulan özlemle koşut gelişen ussallığın ve insani davranışların yaşamsal alanlarda bıraktığı olumlu etkilerdir. Tuvallerinin karşısında aldığı tavır, sanatçının imgesinde yaşattığı kent ve kente ait olan kültür ile ''kırsal alan sosyolojisinin''  kent yaşantıları içinde nasıl emilemediği, değişim gösteremediği, kentsel yaşama dönüşemediğidir. Dahası, egemenliğini ilan eden bu bozulmuş, kaos yaratan atmosferdir. Ne ki, bu durum sanatçı için, tuvallerinde oluşan paradoksal iletinin ön nedenidir.

             


Gürsoy sorunsalında genel olarak, var edilmiş bir kültürün deforme edilmesinden duyduğu içsel bir tepki vardır. Bu onun resimlerine kendi ifadesi ve dili ile yansır. Konu olarak İstanbul'un  'PERA' sını , Beyoğlu'nu seçer. Amacı; İstanbul' un bir dünya kenti olarak anılmasını sağlayan bu mekanın olduğu gibi korunabilmesidir. Batı ülkelerinin geçmişte oluşturduğu sanatsal dönemleri belirleyen mimarilerine verdikleri önemin bu kent sokaklarında da aynı değeri bulmasını ister. Çünkü, çok ta haklı bir neden olan bu sorunsal ülkenin kültürü ile alakalıdır. Çünkü, 'PERA' , ülke kültürünün uygar bir yapıya ulaşmasında merkez konumundadır. Bu merkez yok edilmemeli, hunharca kullanılmamalı, korunmalı, mekansal ve tarihsel rolü yadsınmamalıdır.

         
Sanatçı , bu duyarlıkla yıllardan beri bu mekanı tuvallerinde koruma altına alır, savunur, her yeni oluşturduğu tuvalinde bu rolünü tazeler. Her tuvali, kendine  ait olmayan yaşantıdaki  'PERA' nın hüznünü aktarır, parçalanmışlığını dillendirir, tepkilerini seslendirir.

               


Sevim Gürsoy,  Beyoğlu' nun, Avrupa mimarisiyle bezenmiş sokaklarında, mekanlarında, 200-300 yy. önce gezinen insanların kurdukları yaşantı ile, bu günün Beyoğlu yaşantısındaki sosyolojik gerilemeye de tepkilidir. Mekanların umursamazca kullanılmasına, bu üstün mimarinin yapısına uymayan yaşantıların yarattığı bozulmuşluğa da tepkilidir.

Çok çeşitli etkenlerle yerlerinden-yurtlarından edilmiş insanların göçlerine. Yine çok çeşitli etkenlerle yerlerinden-yurtlarından kopup gelmiş insanların ekonomik yoksunluklarından ötürü uzaklaşamadıkları taşra kültürünü taşıyan davranış ve görünümlerinin, mimari içinde yansıttığı çelişik ifadeye de tepkilidir.  Bir de, çöp toplayan  (toplatılan)  çocukların aynı atmosferde acıklı görüntülerine de tepkilidir.                                              
PERA ve içinde yaşayan insanı arasında yüzyıllardan çok fark vardır şimdi...!  




 

              
Bu gözlem  Gürsoy' u,  sanatının, tekniğinin, düşünce ve duyarlığının her boyutunda dürtüler. Ve tepkiselliğinin doruğunda , çelişen yüzlerce istemle eyleme geçer. Ekspresif bir anlayışla kübist  yapıya yakın bir dil oluşturur. Biçime dayalı tüm resimlerinde , nesnel gerçekliği kendi gözleriyle gördüğü gibi tuvaline aktarmayı seçer. Sorun edindiği nedenlerle, teknik dilini ustaca uzlaştırır ve 'PERA' da istediği düzen duygusunun anlatımı ise , resimlerinin kurgusunda  kullandığı güçlü  bir perspektifle belirlenir.  Bu belirleme özellikle İm' lenir. Perspektifteki kararlılık ,  tuval yüzeyini parçalayan dik çizgilerin yarattığı dinamizmi resme dahil eder. 

Genellikle resimlerinden yansıyan biçimlerdeki etki renksel olarak: Mavi tonun sağladığı sakinlik duygusuyla estetik bir haz yaratsa da , rengin karşıtı olarak biçimlemeler, özde;  yığılan , çözümlemeye çalışılan bir dolu duygu ve düşüncenin zıtlaşımını kaçınılmaz olarak verir. Böylesi bir dışa vurumda tuvallerinin doğal atmosferi, güçlü bir dinamizmin etkisiyle izleyene ulaşır. Burada duygu etkinliğinden söz edilebilir.  'PERA' nın  geçmişini bilen her bir birey, bu çatışık duyguların doğurduğu çelişkili ifade biçimini kavramakta gecikmeyecektir. Yine bu alımlama  , izleyenin imgesinde ve gerçekliğindeki  'PERA' yla, eşzamanlı olarak düşünsel bir akışla resimle bütünleşebilecektir. Bu etki ile , sanatçının ifade dilindeki özgünlük netleşir. Ondandır ki , resimlerinde yaşayan bir İstanbul semtinin yarı trajik yapısını tüm canlılığı ile duyumsamak olanaklıdır. 


 
             
Başat olarak sanatçının tuvallerindeki eylemsel tavır, iç çatışmalarının doğurduğu karşıtlık duygusuyla oluşur. Tuval düzleminde yer alan Pera , tümü ile geçmişte var olan bir yaşantının yarım kalmışlığına uzanan bir yolculuk durumundadır. Kurgu bu boyutta sanatçının iç etkinliği ile biçime dönüşür. '' Bu anlamda, ussal olarak gerçekliğe, biçimsel olarak ise soyuta indirgenmiş özgünlüktedir.

                         
Gürsoy tuvallerinde, akademik değerlerin ön gördüğü teknik dil ve ussal kurgu aynı paralellikte gelişir. Soyutlamacı bir anlayışla oluşturulan biçimler, hem soyut hem somut anlatım içindedir. Sorunsalının nedenselliği, kurguladığı temaların gerçek görüntülere dayandırılması ile başlar. Bu yola çıkış sanatçıda, düşünsel ve yaşamsal oluşumların gereği biçimi, soyuta indirgeme çabaları ile başlar. Yapılanmış biçimlemelerde ifade bulan şey, genişleyen ve çok boyutlu uygar bir insan imgesinin soyutlamacı bir anlayışla vurgulamasına olanak sağlamaktadır. Ve ama buna karşılık, yaşamsal gerçekliğin peşini bırakmayan, sürükleyen, iç acıtıcı durumunu ayrıntıyla özelleştirilmiş bir kurguda somutlaştırmaktadır. Bu ışıkla belirlenmiş kareler içinde, mekanlar, insanlar, doğa zaman kavramı ile dondurulmuştur. 




Sanatçı yapıtlarında, sanat tarihindeki teknik verileri özgün bir dille tuvallerine aktarırken  Rönesans'a ait ışık-gölge anlayışından uzak, sanatçının objede gözlerinin kenetlendiği bir bölgeye yerleştirdiği bloke edilmiş bir ışıklandırmadan söz edilebilir. İfade de ise; bu, bu günkü zamanın durdurulmak istenmesi, yada geçmiş zamana dönerek berrak bir görüntüyü yakalamakla örtüşen içsel bir eylem olabilir. İmlenen bu kareler, sanatçının ilk etkilendiği yada odaklandığı alanlardır. Burada, görmek istediği yada görmek istemediği ''Şey'' ler saklıdır. İşte bu noktada sanatçının duyumları ile teknik dili karşı karşıya gelir. 


 

Sevim Gürsoy tuvallerinde, sanat alımlayıcısına verdiği soyutlanmış bir İstanbul'a karşın, ayrıntı olarak imlenmiş bu karelerde, gerçekçi, klasik çizgiler ve boyama dili ile bir anlatım kurar. Sanki, bu bir psikolojik savaştır ve gerçeklerin yeniden düzenlenmesine olanak  sağlamayı amaçlayan önermelerdir. Burada, her yeni gelen uygarlaşma adımının , insan üzerinde yarattığı kabullenme güçlüğüne özdeş , geçmişte oluşmuş uygar yapıların bozulmasını kabullenmeme durumu da söz konusudur. Soyut ve somut oluşumlar işte bu noktada kesişir. Boğazdan izlenen İstanbul resimlerinde de, Beyoğlu' nun cadde ve sokaklarında da, natürmort' larında da ayrıntılar hep vardır ve gerçekçi bir üslup  gözlenir. Bu özellikle seçilmiş bir üsluptur. Yer verdiği ayrıntılarda, gerçek yaşamda var olan biçimi tuvaline geçirmeyi amaçlamakta ve böylece imgeleminde oluşan Beyoğlu imgesine karşılık, görünenin gerçekliğini ve buna bağlı olarak yok edilen bir kültürün tepkilerini vermektedir.

Resim düzlemindeki genel tavrında, bu güçlü konstürüksiyonda, renklerin puslu görüntüsü atmosfere bağlı bir etki gibi algılansa da, burada yine iç tepilerinin çatışmasıyla oluşan paradokstan söz edilebilir.


''Şimdi; bu düzlemdeki gönderme sanatçının imgesinde yarattığı düşsel bir PERA' mıdır, yoksa kültürel yozlaşmanın yarattığı kirliliği ruhsallığı ile  örtme çabasımıdır..??''               


                                                                                                    

Mavinin tüm  tonlarının kullanıldığı tuvallerde, objeleri parçalayan renk nüansları kristalize bir etki yaratmaktadır. Resmin tümünde yer yer kullanılan kontürler, ekspresif çizgi değerinde ve ait olduğu yeri vurgulamaya, dikkat çekmeye yöneliktir. Çizgi az da olsa, yüzeye derinlik hissi, hacim kazandırır.

               
Bir kültürün yozlaşmasına duyulan tepkinin, kızgınlığın yükselen sesi, Sevim Gürsoy Tunçyıldız imgesinden , çağdaş insanların ussal analizine göndermeler yapmaktadır.                  

Düşünülecek olursa, yönetimlerin Beyoğlu için ciddi uğraşlar vermediği, yüzeysel iyileştirmelerin yeterli olmadığı gerçekliği apaçık ortadadır.


Ancak,Sevim Gürsoy Tunçyıldız yapıtları, sanatçı duyarlığıyla sonsuza kadar ''PERA'' yı üst bir dille anlatıp, izletip geleceğe aktaracaktır...                                           

Belgin Balanoğlu Alagöz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplumsal Gelişim Ve Sanat Bölüm 5 KOLAJART Bağımsız Aylık Sanat Dergisinde yayınlanmıştır. 15/03/2020 Modern Çağa ait gelişmeler...