Bu sanat kritiği, Sanatçı Muzaffer Tire'nin 15/03/2003 tarihinde Artist Galerinde açmış olduğu konu başlıklı serginin sanatsal çözümlemesidir. Aynı tarihte Artist Dergisinde yayınlanmıştır.
MUZAFFER TİRE İMGESİNDEN, İNSAN VE KARŞITLIKLARA EROTİK GÖNDERMELER
İnsan : Bu günün bilinen ve ussal ayrıcalığı ile evrene hakim olduğu var sayılan fenomen. İnsanın toplumsallaştığı zamandan bu yana oluşturduğu her bir olgu göreceli sayılmıştır. Tarihsel süreçte kurduğu düzgüsel yaşantının ise , sarmal bir gelişim gösterdiği (hegel) görüşler arasındadır. Tüm bu düzen içinde mutlak olan bir şey vardır ki; her bir düşünce ve yapılanma kendi içinde karşıtlığıyla vardır. Elbette ki, bu zıtlık, toplumların yasalarında sosyolojik unsurların kabul ve reddini de beraberinde getirir. Burada etkin durum, toplumsal yapıyı oluşturan sosyal yapılanmanın küçük bir dilimi olan ‘Değişme koşullarının‘, birey katmanında, düşünsel ve eylemsel olarak ‘Değişme faktörü‘ ile birlikte uzlaşmasıyla başlar. Yapılanmış her bir düşünce ve olgu, doğa yasalarıyla ölçütleşirse kuşkusuz ne ‘iyi‘ dir, ne de ‘kötü‘.
Bu oluşum, insanın, durumları nasıl algıladığı ve nasıl tükettiği sorunudur.
‘’Öznel ve nesnel‘’; Toplumsal gelişimin bu iki koşulu insanın nesnelliği, öznelliği içinde yeni bir biçime ulaştırma durumudur ki, yaşam, devimlilikle seyreder ve canlı örgenlik içinde ruhsal etkinlik yalnızca insana özgüdür. Böylesi bir durumda nesnenin özne tarafından kavranması süreci gerekli kılmaktadır. Olaylar yaşanır ve bilinç kavrama sürecinden sonra gelişir. Bilinç oluşumu aynı zamanda karşıt düşüncelerinde oluşumudur. Zıtlıklar bir anlamda birbirini tamamlarken hem doğa yasalarını hem de insanın iç ve dış yapısında var olan, düşünsel ve eylemsel davranışlarındaki çelişkileri/gerçekleşememiş bireysel oluşumları bize hatırlatabilir.
İnsan : Bu günün bilinen ve ussal ayrıcalığı ile evrene hakim olduğu var sayılan fenomen. İnsanın toplumsallaştığı zamandan bu yana oluşturduğu her bir olgu göreceli sayılmıştır. Tarihsel süreçte kurduğu düzgüsel yaşantının ise , sarmal bir gelişim gösterdiği (hegel) görüşler arasındadır. Tüm bu düzen içinde mutlak olan bir şey vardır ki; her bir düşünce ve yapılanma kendi içinde karşıtlığıyla vardır. Elbette ki, bu zıtlık, toplumların yasalarında sosyolojik unsurların kabul ve reddini de beraberinde getirir. Burada etkin durum, toplumsal yapıyı oluşturan sosyal yapılanmanın küçük bir dilimi olan ‘Değişme koşullarının‘, birey katmanında, düşünsel ve eylemsel olarak ‘Değişme faktörü‘ ile birlikte uzlaşmasıyla başlar. Yapılanmış her bir düşünce ve olgu, doğa yasalarıyla ölçütleşirse kuşkusuz ne ‘iyi‘ dir, ne de ‘kötü‘.
Bu oluşum, insanın, durumları nasıl algıladığı ve nasıl tükettiği sorunudur.
‘’Öznel ve nesnel‘’; Toplumsal gelişimin bu iki koşulu insanın nesnelliği, öznelliği içinde yeni bir biçime ulaştırma durumudur ki, yaşam, devimlilikle seyreder ve canlı örgenlik içinde ruhsal etkinlik yalnızca insana özgüdür. Böylesi bir durumda nesnenin özne tarafından kavranması süreci gerekli kılmaktadır. Olaylar yaşanır ve bilinç kavrama sürecinden sonra gelişir. Bilinç oluşumu aynı zamanda karşıt düşüncelerinde oluşumudur. Zıtlıklar bir anlamda birbirini tamamlarken hem doğa yasalarını hem de insanın iç ve dış yapısında var olan, düşünsel ve eylemsel davranışlarındaki çelişkileri/gerçekleşememiş bireysel oluşumları bize hatırlatabilir.
Bu anlam boyutunda düşünürken, M.TİRE‘nin, ‘’BEN ve ÖTEKİ BEN‘’ savındaki derin ve çoğalan anlamları çözümlemek, resimlerini izleyen her bireyin önce, kendi gerçeğini kendinle çözümlemesini gerekli kılar. Çünkü, resimlerindeki en açık gönderme öncelikle kendinden başlayan bir sorgulatmaya yöneliktir.
Bilinir ki, insan evrimsel süreci sonunda ulaştığı düşünme yeteneği ile varlık göstermekte-dir. Bu durumda irade, bireyin doğasındaki özgürlük alanı durumundadır. İnsan örgenliği her ne kadar doğa örgenliğiyle paralellik gösterse de, düşünsel ve eylemsel tavırlarıyla ‘seçebilme hakkını‘ da kazanmıştır birey olarak. Bu noktada, sanatçının ürünlerine yüklediği ‘Demokratik yapı anlayışı‘ insanın yapısıyla özdeş tutulmuş ve karşıtlıkların biçimsel uzlaşımı ile bir anlatım dili oluşturulmuştur.
İşte tam da burada, bu ince, kırılgan, çekiştirilebilen bu olgunun yapısını olgulaştırabilmek/yaşanır kılabilmek için, bireyin kendinde var ettiği ‘Ben‘i, evrensel boyutta, yaşamsal tüm değerlerle sorgulatma durumu kaçınılmaz olmalıdır.
Asırlar öncesinde yaşayan SOKRATES;
‘‘Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değmez‘’ demiştir.
Kanımca ‘ASIRLAR‘ bize yapılabilecek en önemli uyarıdır !
TOPLUMUN YUMUŞAK KARNI AHLAKSAL DEĞERLERE İNSANSAL YAKLAŞIM
MUZAFFER TİRE resimlerindeki ana tema insan ve erotizm üzerine kurulur. Resimlerin ana temasında kullanılan obje doğurganlık organı olarak seçilmiştir. Böylesi bir tema da, kaçınılmaz olarak birbirini doğuran ve bir o kadar birbirine bağlı değerler oluşumu ussal olarak algılanabilir durumdadır. İnsan ve değerlerinin yaşantı üzerinden sorgulanışı, hem birbirinden ayrışan hem birbiriyle kaynaşan bireşim oluşturur resimlerinde. Yaşamdaki değerlerin oluşturulmasında başat olan insan fenomeni, çeşitli etkin/edilgin davranışlarıyla kendi içinde sınırlı kalması veya saldırgan, baskıcı tutumu ile öncelikli sorun durumundadır.
Belirtmek gerekir ki; tuvallerinde dikkat çektiği durumlar onun kişisel düşünce ve davranışlarını, tepkilerini evetleyici (affimativ ) denkliktedir.
M.TİRE tuvalleri, biçimsel kurgu, renk ve fırça hareketleriyle resmin genesis’ inde (oluş) var olan denge unsuru ile uygunluk gösterir. Yine bu düzlemde renk, çizgi, biçimlemeler ve temayı oluşturan sorunsal: zıtlık, egemenlik, ritim, valör, orijinalite, dinamik/dingin yapı ile birlik ve bütünlük içinde denge kurmaktadır. Tuvalde egemen olan üçgen biçimleme doğurganlık/üretkenlikle imlenir. Üçgen biçim salt erotik obje olarak veya fetiş nesne olarak veya yalnızca insan yaşamlarının oluşum merkezi ve bu merkezden hareketle insanın keşfine doğru bir yolculuğun başlangıç noktası sayılabilir. Üçgen biçimin iç yapısında oluşturulan renksel/biçimsel yapı: Renklerin; zıt/uygun, biçimlerin; büyük/küçük, renklerle kazandırılan derin/yüzeysel etkileriyle insan yapı ve yaşamlarındaki farklılıkları izlenceye sunar gibidir. Yine kendi içinde ayrışan bu renk odacıklarında gözün gezinmesi kaçınılmaz bir devinim yaratmaktadır. Bu devinim sürerken, eş zamanlı olarak renklerin sese dönüştüğü bir ‘Melodi Motifi‘ , bir ‘Duyum İkiliği‘ de yaşanır ve oluşum yapıya estetik lezzet katan bir rol üstlenir.
Üçgen biçimin egemenliğindeki kurgu, bir denge unsuru olarak girmiştir resme.
Üçgen biçimin egemenliğindeki kurgu, bir denge unsuru olarak girmiştir resme.
Biçimin İki ucundan tuvalin her iki kenarına iliştirilmesi, hem biçimde hem yüzeyde gerilimi artırmakta oldukça amorf bir yapıda olan bu biçimin dengede durmasını da sağlamaktadır. Zaten denge unsuru sayılan ÜÇGEN biçim aracılığı ile, anlam daha da güç kazanır.
Ruh, her ne kadar özgür yapı kursa da, karşıtı olan düzen ve denge arayışı kaçınılmaz bir gelişmedir tuvallerde.
Ruh, her ne kadar özgür yapı kursa da, karşıtı olan düzen ve denge arayışı kaçınılmaz bir gelişmedir tuvallerde.
Sanatçı, ’‘Toplumun yumuşak karnı Ahlaksal değerler‘’ diye tanımladığı düşüncesini erotizm/cinsellik taşıyan bu objeyle tepkiler. Bu tepki, tüm değerlerin insanlarca tüketiliş biçiminin özgürlükle örtüşmeyen bir yapıya dönüşmesini, demokratik olmayan bir anlayış olarak saymanın ifadesi sayılabilir belki de.
Demokraside var olan özgürlük kavramının sorumlulukla bağdaşmayan bir yapıda tüketilmesi, bu olguyu kişilerin kişisel alanları durumuna getirmeleri, tek yanlı düşünme ve bakış açısı, dayatılan düşünceler ve şiddet.
Bundandır ki, yüzeyde görülen ve hareketli bir çizgiyle imlenen özgünleşmiş figür/insan, adeta iki yüzey arasına sıkıştırılmış ve tepkiye hazır durumda/hareketli bir duruştadır. Bu soyut fügür yaşamdaki duruşunun öngörüsü gereği, sükunetle boyanmış alana bir çığlık gibi girmekte sanki bir şeyleri uyandırmak/tepkilerini algılatmak istemektedir.
Tire tuvallerinin konstrüksiyonu da tümü ile denge üzerine kurulmuştur. Kurgu, renk, biçim ve olgu bağlamında hem birbirini tamamlayan hem tepkileşen anlam boyutuna varır böylece. Mavinin egemenliğindeki tuvallerde ilk dikkat çeken derin ve bir o kadar gizemli, Paris gece mavisi diye adlandırılabilecek renktir. Renk parlak dingin ve çekim gücü yüksek etkidedir. Rengin oluşumu, ruhsal bir dengeyle bağdaşık gelişim gösterir. Kendisinde oturuşmuş anlamların içtenlikli coşkusu, renksel coşkunlukla da kendini gösterir resimlerinde. Bazen coşkun bazen sakin bir duygusallık algılanır renksel olarak. Bu duygu etkinliğine, renk tonalitesi ve karşıt renklerin kroması aracılık etmektedir. Yumuşak ve yedirilmiş fırçayla oluşan üst platformdaki espas, düşüncenin eylemi yaşama geçirilme alanı olarak seçilmiştir denebilir belki! Görülür ki, bu yüzeyde yer alan statik dikdörtgen kurgular, sembolik anlamlar içeren ve bir ölçüde içinde gizli bir dinamizm barındıran insanın bireyselleşme alanıdır. ‘’Oluşum tamamlanırsa EVRENSEL bir yapıyla, EVRENE ışınlanabilir‘’ gibi bir durumdadır. Yine renksel olarak üçgen biçimin iç yapısı enerji yayım merkezi gibidir. Burada, mor ve maviye karşı kullanılan turuncu ve kırmızının yaydığı dramatik etkiyi algılamak kuşkusuz kaçınılmazdır.
Sanatçı, akademik değerleri baz alarak alt platformda oluşturduğu kurguyu, üst platforma karşılık geliştirmiştir. Buradaki çalışma ekspresif bir dille yapılanmış olup, bağımsız/çizgisel/renksel olgunlukla örtüşen dinamik bir kurgudadır. Ancak bu dalgasal hareketleri kendi içinde dengeleyen kullanılan rengin kromasıdır.
Denilebilir ki, bu eğri çizgilerle oluşturulan renksel doku ritim duygusu uyandırırken hem üçgen yapıdaki doku değerinle uzlaşır hem de statik yapıdaki dikdörtgen biçimlerin ölçülü, düz çizgileri ile zıtlaşır.
M.Tire resimlerindeki biçimler ve renkler, karşıtlıklardaki anlamların diyalektik ilişkisi içindedir. Düşünce ve eylem birbirine koşutlaşmıştır. Yüzeyi parçalayan her bir biçimsel ve renksel kurgu, düşünce ve duyguyu aynı anda devreye sokar. Ne ki, yine biçimsel kurgulara yüklenen görevlerden diğeri ise; yaşamda kavradığımız her bir nesnel gerçeklik ve düşünsel yapılanma, bireye sağladığı edinimlerle öznelleşir/özgürleşir resim düzleminde. Nesneden çıkar kendi biçimlerini oluşturur. Bu bağlamda soyut biçimlerin her biri, onun tuvalinde kavramsal olguların lokomotifi durumundadır. Sembolik öğelere zaman kavramı da yüklenerek değişim olgusu irdelenmek istenmiştir. Tüm biçimler, simgeler birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Kurguda gözlenen dingin/dinamik yapı renk, biçim, olgu, sembolik öğeler boyutunda irdelenirse;tüm biçimsel ilkelerle uygunluk içindedir. Uygun renk armonileri, yetkin bir çizgi dili, karşıt renklerin dinamiğini ustaca kuran teknik dil, özgün bir ifade onun sanatsal yaratılarındaki bulgular olarak sayılabilir.
KANDISKY; ‘’Biçim ne kadar soyutsa O kadar açık seçiktir. Ve dolaysız olması Onun çekici yanıdır‘’ demiştir.
M.TİRE resimlerinde bunu algılamak olanaklıdır. Çözümlemede aktarılmaya çalışılan zengin duyuş ve görüş, tüm sorunsal olguların biçime dönüşümündeki özgünlüğün varsıl anlatıma ulaşmasındaki eş güdümlü gelişimidir.
Sanatçının ifadeleri içinde yer alan ve ilk bakışta algılanan ancak bana göre, en son katmanda, son nokta olarak imlenmesi gereken bir unsur da Paradoksal iletidir. Böylesi bir kurguda karşıtlıklar EROTİZMİ doğurur. Sanatçıya göre sanat ürünü de erotiktir. Erotizm kadın/erkek karşıtlığında, kültürel yaşam biçimi farklılığında, düşünce ve biçimlerin karşıtlığında negatif/pozitif yasalarıyla da ortaya çıkar. Yaşanmış nesneler, Fetiş nesneler, teknolojik yapı, renkler, kavramlar, oluşturulan dil erotizmin yardımcı unsurlarıdır sanatçı için.
Cinselliğin oluşumun içine girmesi işte bu noktada başlar ve ahlaksal değerleri belirleyen erotik bir düşünceyle/tavırla tuvalinle hesaplaşmaya başlar. Diğer bir değişle sanatçının, düşünce üzerinden eyleme geçişinin açılımı başlar.
Resim düzleminde yer alan elemanların sosyal ve kültürel etmenlerle ilişkilendirilmesi ve davranış örüntülerinin sorgulanması tüm yaşamsal realitenin birbiri ile örtüşmesidir bir anlamda. Düşünce ve davranışlardaki bireysel tutumlar, değerlerdeki ‘’Değişme Koşullarının‘’ ancak; içsel ahlak ve vicdan ölçütlerinin ‘’Değişim Faktörünün‘’ gerçekleşmesi ile yaşama geçer. Doğasal yaşanırlıklar, TABU‘larla sınırlandırıldıkça PARADOKS yaratır ve gizil bir yapıda toplum içinde gezinir.
Cinsellik Eski Çağların Uygar Toplumlarında, dinsel bir yapıda simgeleştirilmiştir. Bereket ve düzen olgusu olarak sunulur. Cinsel haz geçmişte ve hala süre gelen bir anlayışla bir değer olarak yadsınır.
Oysa ki, çağlar boyu üstü örtülü bir erotizm yaşantı içinde ve sanat içinde gezinip durmuştur.
MUZAFFER TİRE bunu açıkça söyler ...
Oysa ki, çağlar boyu üstü örtülü bir erotizm yaşantı içinde ve sanat içinde gezinip durmuştur.
MUZAFFER TİRE bunu açıkça söyler ...
Belgin Balanoğlu Alagöz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder